27 Mart 2012 Salı
Muhyiddin Arab-i Hazretleri'nden Yavuz SultanSelim'e
“Muhyiddin-i Arabî Hazretleri Sin-Şın'a gelince (girince) diyordu. İşte Osmanlı Devletinin yükselme dönemi hükümdarlarından Yavuz Sultan Selim Han Doğu üzerine sefere çıkmıştır. 1516 tarihinde Şam şehrine girmiştir. Böylece Sin (Selim), Şın'a (Şam) gelmiş oldu yani I. Selim Şam'a girdi. Yavuz Sultan Selim Şam'da bu büyük velî'nin mezarını aramaya başladı. Şam'ın çöplüğünü kazdırdı, kazdırdı… Yaklaşık 3 asırdan beri biriken çöplerin arasından büyük velî'nin cesedi çıkarıldı. Ceset taptaze duruyordu...”
Ridaniye Savaşı
Ridaniye Savaşı, 22 Ocak, 1517 yılının Ocak ayında Osmanlı Devleti ile Memlüklüler arasında geçen bir savaşın adıdır. Bu savaşı Yavuz Sultan Selim'in komutasındaki Osmanlı Devleti ordusu kazanmıştır.
Kaynak: ForumPaylas.net [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Savaş öncesi
1516da Yavuz Sultan Selim Osmanlı ordusuyla Memluklu Devletine karşı Suriye ve Mısır seferine çıktı. Suriye'de Memluklu hükümdarı Kansu Gavri komutasındaki Memluklu ordusuna karşı 24 Ağustos,[[1516]da Mercidabık Savaşı'nı kazanan Sultan Yavuz Selim, Halep, Hama, Humus ve Şam'ı teslim aldı Lübnan emirleri de Osmanlı hakimiyetini kabul etti. 21 Aralık, 1516'da Sadrıazam Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Han Yunus Şavasında Canberdi Gazali'yi yenerek yoluna devam etti. Yavuz Kudüs'u teslim alıp ziyaret ettikten sonra ordu Gazze'ye yöneldi.
Savaş;
Mercidabık Savaşı'ndan sonra Memlük Devleti'nin başına geçen Tomanbay; Osmanlı hakimiyetini kabul etmediği gibi, barış teklifi için gelen Osmanlı elçisini öldürmüştü. Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte Sina Çölü'nü 5 gün içinde (11 Ocak-16 Ocak) geçerek, Ridaniye'de Memlük Ordusu ile karşılaştı.
Ridaniye'de yeni Memlüklü Sultanı Tumanbay, Venediklilerden top ve silah alarak kuvvetli bir savunma hattı kurmuştu. Memlük Ordusu'na, El-Mukaddam Dağı'nın etrafını dolaşarak güneyden saldıran Yavuz Sultan Selim, bu manevra sayesinde Memlük Ordusu'nun yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirdi.
Memlük Sultanı Tumanbay çok büyük çabalarla yaptığı savaş hazırlıklarına rağmen 22 Ocak günü Ridaniye Savaşı'ni kaybetmekte olduğunu anlayınca en cesur askerleri ile bir birlik kurup Osmanlı komut merkezine bir baskın düzenledi. Sultan Selim'in otağı sandığı Veziriazam'ın çadırına girdi ve Veziriazam Sinan Paşa öldürüldü. Bu suiskast baskınının da istenen hedefi bulmaması sonucu, Tumanbey savaş alanından kaçtı.
Böylece 22 Ocak,1517'de Ridaniye Zaferi kazanıldı. Fakat bu savaş çok zayiatlı geçmiş ve her iki taraf da 25.000 kadar asker kaybetmişti.
Savaş sonuçları
Ridaniye Savaşı çok kesin bir sonuc vermekle beraber savaşının stratejik hedefi olan Mısır'ın fethi hemen ortaya çıkmamamıştır ve Memlüklüler büyük direniş göstermişlerdir. Kahire'yi hiç zayiat ve şehrin sosyal ve ekonomik hayatına zarar vermeden eline geçirmek niyetiyle 25 Ocak'ta Sultan Selim direniş göstermeden teslim olan bütün Memlûklülerin afedilecegini ilan etti. Fakat Tumanbay ve ona yakın Memlûklu komutanları gerila tipi direniş organize etmeye başladılar ve bu nedenle Kahire ancak üç gün süren çok şiddetli savaştan sonra ele geçti ve şehir kismen yıkıldı ve binlerce kişi öldü. 4 Şubat 1517'de Yavuz törenle Kahire'ye girdi ve "Yusuf Nebi Tahtı"na oturdu. Memluklular Nil deltasında ve Yukarı Mısır'da direnişe devam ettiler. Fakat fazla zaman geçmeden Osmanli güçleri bu direniş merkezlerini elimine edip Tumanbey'i yakalamayı başardılar. 13 Nisan, 1517'de Tumanbey Kahire kale kapısında asılarak idam edildi.
Bu zaferle birlikte Memlük Devleti yıkılmış, toprakları Osmanlı egemenliğine girmiştir. Memlük Devleti tarihe karışmış ve Osmanlı Devleti Mısır'a hakim olmuş ve Halifelik Osmanlılara geçmiştir. Mısır'da ki kutsal emanetler İstanbul'a getirilmiştir. Osmanlı Devleti Avrupa'nın en güçlü devleti haline gelmiştir.
Kaynak: ForumPaylas.net [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Savaş öncesi
1516da Yavuz Sultan Selim Osmanlı ordusuyla Memluklu Devletine karşı Suriye ve Mısır seferine çıktı. Suriye'de Memluklu hükümdarı Kansu Gavri komutasındaki Memluklu ordusuna karşı 24 Ağustos,[[1516]da Mercidabık Savaşı'nı kazanan Sultan Yavuz Selim, Halep, Hama, Humus ve Şam'ı teslim aldı Lübnan emirleri de Osmanlı hakimiyetini kabul etti. 21 Aralık, 1516'da Sadrıazam Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Han Yunus Şavasında Canberdi Gazali'yi yenerek yoluna devam etti. Yavuz Kudüs'u teslim alıp ziyaret ettikten sonra ordu Gazze'ye yöneldi.
Savaş;
Mercidabık Savaşı'ndan sonra Memlük Devleti'nin başına geçen Tomanbay; Osmanlı hakimiyetini kabul etmediği gibi, barış teklifi için gelen Osmanlı elçisini öldürmüştü. Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte Sina Çölü'nü 5 gün içinde (11 Ocak-16 Ocak) geçerek, Ridaniye'de Memlük Ordusu ile karşılaştı.
Ridaniye'de yeni Memlüklü Sultanı Tumanbay, Venediklilerden top ve silah alarak kuvvetli bir savunma hattı kurmuştu. Memlük Ordusu'na, El-Mukaddam Dağı'nın etrafını dolaşarak güneyden saldıran Yavuz Sultan Selim, bu manevra sayesinde Memlük Ordusu'nun yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirdi.
Memlük Sultanı Tumanbay çok büyük çabalarla yaptığı savaş hazırlıklarına rağmen 22 Ocak günü Ridaniye Savaşı'ni kaybetmekte olduğunu anlayınca en cesur askerleri ile bir birlik kurup Osmanlı komut merkezine bir baskın düzenledi. Sultan Selim'in otağı sandığı Veziriazam'ın çadırına girdi ve Veziriazam Sinan Paşa öldürüldü. Bu suiskast baskınının da istenen hedefi bulmaması sonucu, Tumanbey savaş alanından kaçtı.
Böylece 22 Ocak,1517'de Ridaniye Zaferi kazanıldı. Fakat bu savaş çok zayiatlı geçmiş ve her iki taraf da 25.000 kadar asker kaybetmişti.
Savaş sonuçları
Ridaniye Savaşı çok kesin bir sonuc vermekle beraber savaşının stratejik hedefi olan Mısır'ın fethi hemen ortaya çıkmamamıştır ve Memlüklüler büyük direniş göstermişlerdir. Kahire'yi hiç zayiat ve şehrin sosyal ve ekonomik hayatına zarar vermeden eline geçirmek niyetiyle 25 Ocak'ta Sultan Selim direniş göstermeden teslim olan bütün Memlûklülerin afedilecegini ilan etti. Fakat Tumanbay ve ona yakın Memlûklu komutanları gerila tipi direniş organize etmeye başladılar ve bu nedenle Kahire ancak üç gün süren çok şiddetli savaştan sonra ele geçti ve şehir kismen yıkıldı ve binlerce kişi öldü. 4 Şubat 1517'de Yavuz törenle Kahire'ye girdi ve "Yusuf Nebi Tahtı"na oturdu. Memluklular Nil deltasında ve Yukarı Mısır'da direnişe devam ettiler. Fakat fazla zaman geçmeden Osmanli güçleri bu direniş merkezlerini elimine edip Tumanbey'i yakalamayı başardılar. 13 Nisan, 1517'de Tumanbey Kahire kale kapısında asılarak idam edildi.
Bu zaferle birlikte Memlük Devleti yıkılmış, toprakları Osmanlı egemenliğine girmiştir. Memlük Devleti tarihe karışmış ve Osmanlı Devleti Mısır'a hakim olmuş ve Halifelik Osmanlılara geçmiştir. Mısır'da ki kutsal emanetler İstanbul'a getirilmiştir. Osmanlı Devleti Avrupa'nın en güçlü devleti haline gelmiştir.
Mercidabık Muharebesi, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında Memluk Devleti ile yapılan birinci savaştır. 1516'da Osmanlı ordusu ile Memluk ordusu arasında Halep şehrinin kuzeyinde yapılan savaşı Osmanlılar kazandı. Muharebenin sonucunda Suriye, Lübnan ve Filistin Osmanlı topraklarına katıldı.
Konu başlıkları
1 Muharebeye Hazırlık
2 Muharebenin Gelişmesi
3 Muharebenin Sonuçları
4 Dipnotlar
5 Ayrıca Bakınız
6 Dış kaynaklar
1 Muharebeye Hazırlık
2 Muharebenin Gelişmesi
3 Muharebenin Sonuçları
4 Dipnotlar
5 Ayrıca Bakınız
6 Dış kaynaklar
Muharebeye Hazırlık [değiştir]
Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Hanın, Ortadoğu’da hâkimiyetini genişletmesi; Suriye, Lübnan, Filistin, Arap Yarımadası, Mısır ve Kuzey Afrika’nın doğusuna hakim Memlûklu Sultanı Kansu Gavri'yi (Kansuh el-Gûrî) harekete geçirip, tedbir almaya sevk etti. 23 Ağustos 1514’te, Çaldıran Savaşı'nda, Yavuz Sultan Selim Han'a yenilip kaçan Safevi hükümdarı Şah İsmail ile ittifâk kurdu. Yavuz Sultan Selim Han, haber alma teşkilâtı vasıtasıyla Şah İsmail - Kansu Gavri ittifakını öğrenince, Vezîr-i âzam Sinan Paşa'yı, 40.000 kişilik bir kuvvetle Safevîler üzerine gönderdi. Sinan Paşa'nın, Diyarbakır’a giderken, Fırat’ı geçmek için Memlûklar'dan izin isteyip de iznin verilmemesi ve Kansu Gavri’nin elli bin kişilik kuvvetle Halep’e gelmesi, harp sebebi sayıldı. Devrin âlimlerinden Zenbilli Ali Cemâli Efendi'nin fetvasıyla sefere çıkıldı.
Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Hanın, Ortadoğu’da hâkimiyetini genişletmesi; Suriye, Lübnan, Filistin, Arap Yarımadası, Mısır ve Kuzey Afrika’nın doğusuna hakim Memlûklu Sultanı Kansu Gavri'yi (Kansuh el-Gûrî) harekete geçirip, tedbir almaya sevk etti. 23 Ağustos 1514’te, Çaldıran Savaşı'nda, Yavuz Sultan Selim Han'a yenilip kaçan Safevi hükümdarı Şah İsmail ile ittifâk kurdu. Yavuz Sultan Selim Han, haber alma teşkilâtı vasıtasıyla Şah İsmail - Kansu Gavri ittifakını öğrenince, Vezîr-i âzam Sinan Paşa'yı, 40.000 kişilik bir kuvvetle Safevîler üzerine gönderdi. Sinan Paşa'nın, Diyarbakır’a giderken, Fırat’ı geçmek için Memlûklar'dan izin isteyip de iznin verilmemesi ve Kansu Gavri’nin elli bin kişilik kuvvetle Halep’e gelmesi, harp sebebi sayıldı. Devrin âlimlerinden Zenbilli Ali Cemâli Efendi'nin fetvasıyla sefere çıkıldı.
Memluk Sultanı Kansu Gavri Selim'in seferinin Suriye üzerine olacağını bilmekteydi. Onun için Suriye'yi korumak maksadıyla hazırlıklar yaptırdı. I. Selim'in Suriye'ye yöneldiğini duyunca yeğeni ve aynı zamanda Baş Veziri olan Eşref Tumanbay'ı Kahire'de bırakarak 18 Mayıs 1516'da Kahire'den bir Memluklu ordusu ile Suriye'nin kuzeyine yürüdu. Bu yürüyüş müzik, eğlenti ve şarkı ile geçti. 15 tane Binlerin Emiri rütbeli ve birçok daha düşük rütbeli Memluklu ve 5.000 kişilik Sultan'ın özel kölemen ordusu bu yürüyüşe katıldı. Suriye'den ve Bedevi Araplardan da birlikler bu orduya yolda katıldılar. Abbasi Halifesi III. Mütevekkil ve diğer yüksek Mısır uleması da Sultan'ın maiyetindeydi. Sultan Kansu Gavri 9 Haziran'da büyük bir törenle Şam'a girdi; yoluna halılar serilmişti ve etrafa Avrupalı tüccarlar paralar saçmaktaydı. Burada Sultan Kansu Gavri ile ordusu 1 hafta Şam'da kaldıktan sonra yine büyük törenle yola çıkıp Humus ve Hama üzerinden Halep'e doğru yürüyüşe geçti.[1]
Halep'de I. Selim'den yeni elçilerin gelmiş olduğu öğrenildi. Bu elçiler Sultan Kansu Gavri'ye ve Halife Al-Mütevekil'e çok güzel hediyeler getirmişti. I. Selim bu sefere Memluklulerin Şah İsmail'e yaptıkları yardım nedeniyle başladığını söylemekteydi. Sultan Kansu Gavri, Memluklu Saray Nazırı Mugla Bey'i hediye olarak şeker ve tatlılarla Osmanlı ordugahına elçi olarak yolladı. Fakat I. Selim bu elçiyi hiç de iyi karşılamadı; Mugla Bey'i tıraş ettirerek bir köhne beygirle geri gönderdi. Yavuz Sultan Selim, Kansu Gavri’ye Halep’in kuzeyindeki Mercidabık mevkiinde, meydan muharebesi için hazır olması haberini gönderdi.[1]
Bu sırada Kansu Gavri Memluklu emirlerinin sadakatsız olmaları sorunları ile uğraşmak zorunda kaldı. Memluk ordusu içinde Halep valisi Hayır Bey'in ve en tanınmış Memluklu emirlerinde olan Canberdi Gazali'nin Osmanlılarla ilişkileri olduğu söylentileri yayılmıştı. Kansu Gavri bütün emirlerin, Memluklu ileri gelenlerin ve kadıların kendine sadık olacaklarına dair yeniden Kuran üzerine and içmelerini istedi ve bu and içme için özel bir tören yapıldı.[1]
Muharebenin Gelişmesi [değiştir]
Yavuz Sultan Selim komutasında Osmanlılarla, Sultan Kansu Gavri komutasindaki Memluklular arasinda muharebe Halep'in bir günlük yol kuzeyinde bulunan Mercidabık ovasında yapıldı. Osmanlı ve Memluk orduları sayıca ve teçhizat bakımından birbirine benzemekteydi. Her iki ordunun da kuvvetleri eşit miktarlarda olup, altmış bin civarındaydı. Ama Osmanlı ordusunun elinde çok iyi kullandıkları ateşli silahlar, özellikle sahra topları bulunmaktaydı. Osmanlılar, ateşli silahlar, teşkilat, kumanda heyeti, sevk ve idare bakımından Memlûklardan üstündü. Buna karşılık Memlûkların da süvari kuvveti meşhurdu ve çok güçlüydüler.
Yavuz Sultan Selim komutasında Osmanlılarla, Sultan Kansu Gavri komutasindaki Memluklular arasinda muharebe Halep'in bir günlük yol kuzeyinde bulunan Mercidabık ovasında yapıldı. Osmanlı ve Memluk orduları sayıca ve teçhizat bakımından birbirine benzemekteydi. Her iki ordunun da kuvvetleri eşit miktarlarda olup, altmış bin civarındaydı. Ama Osmanlı ordusunun elinde çok iyi kullandıkları ateşli silahlar, özellikle sahra topları bulunmaktaydı. Osmanlılar, ateşli silahlar, teşkilat, kumanda heyeti, sevk ve idare bakımından Memlûklardan üstündü. Buna karşılık Memlûkların da süvari kuvveti meşhurdu ve çok güçlüydüler.
24 Ağustos 1516 sabahı, Osmanlı ordusu hilâl şeklinde bir tertibat aldı. Ordunun merkezinde Yavuz Sultan Selim Han olup, yanında Kapıkulu askeri ve önünde birbirine zincirle bağlı üç yüz top bulunuyordu. Sağ kola Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa, sol kola da Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa komuta ediyordu. Memlûk ordusunun merkezine, yanında Halife III. Mütevekkil olduğu halde Sultan Kansu Gavri, sağ kola Halep Nâibi Hayırbay, sol kola da Şam Nâibi Sibay kumanda ediyordu. Memlûklarda sultanın orduya, komutanların da Kansu Gavri’ye itimatsızlığı vardı. Memlük sultanı genç memlükleri korumak için yaşlı memlükleri ön saflara yerleştirdi; yaşlı memlükler bunu, ayrılmalarının istendiği biçiminde yorumladılar.
Osmanlı topçu ateşiyle başlayan muharebeye, Memlûklar süvari taarruzu ile karşılık verdiler. Muharebe başladıktan iki saat sonra, Memlûklar bozguna uğradı. Öğleden sonra kesin netice alınarak, Memlûk karargâhı, bütün ağırlığı ile Osmanlıların eline geçti.
Memlüklerin Halep valisi Hayirbey de Osmanlılar'la anlaşarak savaş alanını terk etti.
Daha kötüsünün olamayacağının düşünüldüğü bir anda, Memlük sultanı savaş alanında öldü. Kansu Gavri'nin ölümü nedeni değişik tarihçiler tarafından değişik olarak verilmektedir. Bazı tarihçilere göre doğal bir nedenle, belki de kalp krizinden ölmüştür. Bazı Osmanlı tarihçilerine göre bu ölüm bir Osmanlı askerinin eliyle oldu. Değişik Arap kaynaklarına göre Sultan Kansu Gavri ordusu yenik düştükten sonra harp meydanında hayata bulunmaktaydı; ama düşman eline düşmemesi için Memlûklular onu öldürüp cesedini saklamışlardır.[1]
Muharebenin Sonuçları [değiştir]
Boğucu bir yaz sıcağında meydana gelen muharebeden kurtulan Memlûk askerleri; Halep, Hama, Humus ve Şam’a kaçtılar. Takip edilen Memlûk kuvvetlerinden ele geçenler imha edilerek, Kuzey Suriye bütünüyle zaptedildi. Ahalisi Sünnî olan şehirler, Yavuz Sultan Selim Hanı ve Osmanlıları davet ettiler. Suriye şehirleri, kendi rızalarıyla Osmanlı idaresini tercih ettiğinden, ahaliye zarar verilmedi.
Boğucu bir yaz sıcağında meydana gelen muharebeden kurtulan Memlûk askerleri; Halep, Hama, Humus ve Şam’a kaçtılar. Takip edilen Memlûk kuvvetlerinden ele geçenler imha edilerek, Kuzey Suriye bütünüyle zaptedildi. Ahalisi Sünnî olan şehirler, Yavuz Sultan Selim Hanı ve Osmanlıları davet ettiler. Suriye şehirleri, kendi rızalarıyla Osmanlı idaresini tercih ettiğinden, ahaliye zarar verilmedi.
Abbasî halifesi III. Mütevekkil, muharebeden sonra Yavuz Sultan Selim Hanın yanına gelerek, sultandan çok hürmet gördü. Yavuz Sultan Selim Han, 28 Ağustos'ta Halep’e 27 Eylülde Şam’a gelerek Mısır’ın fethini gerçekleştirecek sefere hazırlanmaya başladı.
Mercidabık’ta kazanılan zafer, Osmanlı Devleti'ne dinî, siyasî, askerî, iktisadî pek çok faydalar sağladı. Hilafetin Osmanlı Hanedanına geçme yolu açıldı. Doğuda Osmanlı Devletinin son rakibi Mısır - Memlûk Devleti, ortadan kaldırılma safhasına getirildi. Suriye, Lübnan ve Filistin, Osmanlı hâkimiyetine girdi. Mısır ve Arabistan Yarımadası yolu açıldı. Güneydoğu Anadolu’nun zaptedilmesiyle, Anadolu Türk birliği tamamlandı.
Çaldıran Savaş'ı
Çaldıran Muharebesi ya da Çaldıran Meydan Muharebesi, Osmanlı padişahı I. Selim ile Safevi hükümdarı Şah I. İsmail arasında 23 Ağustos 1514'te, günümüzde İran sınırları içinde olan Maku şehri yakınında yer alan[3][4][5][6][7][8][9][10][11][12][13] Çaldıran Ovası'nda yapılan savaş (Volker Eida'e göre Van Gölü'nün hemen kuzeyindeki bir yer değil, bugün İran'ın sınır içerisindeki Maku'ya biraz uzak bir yer.[14]) Muharebe Osmanlı'nın zaferiyle sonuçlandı.
Savaşın nedeni, özellikle uzun süredir Osmanlı Devleti'nin ve Safevi Tarikatı'nın arasında bulunan kötü ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Osmanlı Devleti'nin II. Bayezid döneminden beri Safevilere karşı kötü baktıkları bilinmektedir. I. İsmail'in babası Şeyh Haydar'ın ölüm (1488) haberini duyunca, II. Bayezid: "Haydar'ın ölümünü işitmiş olmak sevincimi kat kat artırdı" demiştir.[15] Şeyh Haydar'ın takipçileri olan Kızılbaşlara ise "Haydar'ın yolunu şaşırmış sürüsü, Allah onlara lânet etsin!" demiştir.[16]
Safevi pirlerinin Anadolu'da çok sayıda talipleri olduğu bilinmektedir. Bu taliplerın sıkça pirlerini ziyaret ettikleri, beraberinde hediyeler götürdükleri ve pirlerinden eğitim almak için İran'a gittikleri bilinmektedir. Ancak II. Bayezid, Safevi Devleti'nin kurulmasıyla, 1501 yılından beri Kızılbaşların İran'a gitmesini engellemeye çalışmıştır ve böylece İran'a gittiği tespit edilen bütün Kızılbaşların idam ettirilmesini emretmiştir.[17] Kızılbaşlara karşı varolan bu ağır koşullar, Kızılbaş toplumu arasında isyanlara yol açmıştır.
Safevi hükümdarı I. İsmail'in Şii bir inanışa sahip olması ve Anadolu'da çok sayıda destekçisi olması, Osmanlı Devleti tarafından bir tehdit olarak görülmüştür. Bu dönemde gerçekleşen Kızılbaş isyanları da Osmanlı Devleti'ne zor anlar yaşatmıştır ve sorunların daha da büyümesine neden olmuştur.
Bu dönemlerde halk arasında Osmanlı yönetimine karşı derin bir hoşnutsuzluğun yaygın olduğunu gösteren bir belge bulunmaktadır. Şikayet biçiminde I. Selim'e verilen bu belgede, baskıyla alınan vergilere ve Osmanlı yönetimi tarafından yapılan adaletsizliklere değinilmiştir.[18]
I. Selim 1512 yılında tahta geçtikten sonra, Safevi Devleti ve Kızılbaşlarla olan sorunları kökünden halletmek için kendini hazırlamıştır. İlk önce dönemin mütfülerine fetva çıkartıp, Kızılbaşların katledilmesini helâl kılmıştır.[19]
Bundan sonra Safevi Devleti'ne karşı sefer yapmak için 200.000 kişilik bir orduyla Mart 1514'te Edirne'den yola çıktı. I. Selim ile I. İsmail arasında ilginç bir mektup düellosunun yaşandığı sefer sırasında I. Selim mektuplarını Farsça yazmış, I. İsmail ise Türkçe yanıt vermiştir. I. Selim Anadolu'dan geçerken istihbarat raporlarınca belirlenen yaklaşık 40 bin Kızılbaşı tespit ettirip öldürtmüştür. İdris-i Bitlisi'nin Selim Şahname adlı eserinde şu şekilde anlatıldı:
« Her şeyi bilen Sultan, o kavmin etbâını kısım kısım ve isim isim yazmak üzere, memleketin her tarafına bilgiç kâtipler gönderdi; yedi yaşından yetmiş yaşına kadar olanların defterleri divâna getirilmek üzere emredildi; getirilen defterlere nazaran, ihtiyar-genç kırk bin kişi yazılmıştı; ondan sonra her memleketin hâkimlerine memurlar defterler getirdiler; bunların gittikleri yerlerde kılıç kullanılarak, bu memleketlerdeki maktullerin adedi kırk bini geçti.[20] »
Üç ay sonra Eleşkirt'e vardığında karşılarında I. İsmail'i bulamayan Osmanlı askerleri arasında huzursuzluk başlamıştı. Askerlerin bazıları, özellikle Bektâşî inançlı Yeniçeriler arasında, I. İsmail'e karşı sempati duyanlar vardı. I. Selim, askerlerini yatıştırarak ilerlemeyi sürdürdü ve I. İsmail'i tahrik etmek için kendisine kadın takı ve elbiseleri göndermiştir. Ardından I. İsmail komutasındaki Safevi ordusuyla Çaldıran Ovası'nda karşılaştı. Bu sırada Osmanlı kaynaklarına göre, Osmanlı ordusu 100 bin askerden, Safevi ordusu ise 40 bin askerden oluşuyordu. Safevi askerleri ise çoğunlukla Anadolu kökenli Kızılbaş oymak ve aşiretlerinden oluşmaktaydı. Bu aşiretlerin büyük kısmı Türkmen olmasına karşı, Kızılbaş Kürt aşiretlerin de yer aldığı bilinmektedir.[21]
Burada yapılan meydan savaşı bir gün boyunca sürdü. Osmanlı ordusu askeri güç bakımından Safevi ordusundan üstündü.Aynı zamanda Osmanlı dönemin en son savaş teknolojisini kullanmıştır.
Vikikaynak'ta bu konuyla ilgili metin bulabilirsiniz.
Joseph von Hammer-Purgstall'in Çaldıran Muharebesi ile ilgili yazısıSavaşı kazanan I. Selim, 6 Eylül 1514'te Safevilerin başkenti Tebriz'e girdi. I. Selim kışı burada geçirmek istiyordu, ama yorgunluklarından dolayı Osmanlı askerleri arasında huzursuzluk artınca I. Selim İstanbul'a çekilerek ele geçirilen yerlerin bir bölümünü geri bırakmak zorunda kaldı.
Joseph von Hammer-Purgstall'in Çaldıran Muharebesi ile ilgili yazısıSavaşı kazanan I. Selim, 6 Eylül 1514'te Safevilerin başkenti Tebriz'e girdi. I. Selim kışı burada geçirmek istiyordu, ama yorgunluklarından dolayı Osmanlı askerleri arasında huzursuzluk artınca I. Selim İstanbul'a çekilerek ele geçirilen yerlerin bir bölümünü geri bırakmak zorunda kaldı.
Çaldıran Muharebesi'nde yitirdikleri toprakları Safeviler savaşsız geri aldılar. Zaten bu savaşın amacı toprak almak değil, Safeviler ile Osmanlılar arasında ki güç mücadelesinin bir sonuca vardırılmasıydı. Savaşın sonunda, Dulkadiroğulları başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki beylikler Osmanlı ya bağlandıklarını bildirdiler. Osmanlı İmparatorluğunun zaferiyle bölgedeki Kürt aşiret ağaları saf değiştirerek artık Osmanlı İmparatorluğuna sadık kalacaklarını teyit ettiler.[22]
Safevilerin Mısır'daki Memlûklarla bağlantılarını kestiler. Bu da I. Selim'in Mısır seferini kolaylaştırdı. Osmanlılar ayrıca İpek Yolu'nun denetimi de ele geçirdiler.
YAVUZ SULTAN SELİM'İN HAYATI
Yavuz Sultan Selim 10 Ekim 1470 günü doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun'dur. Gülbahar Hatun Dulkadiroğulları beyliğindendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı.
Babası Sultan İkinci Bayezid padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim'i Trabzon Sancağı'na tayin etti.
Şehzade Selim, Trabzon'da devlet işlerinin yanında ilimle uğraşır ve büyük alim Mevlana Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip ederdi. Trabzon'u çok güzel idare eden Şehzade Selim'in bu arada komşu devletlerle de ilişkisi oldu.
Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular.
Çok güzel ata biniyor, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanıyordu. Güreşmekte, ok ve yay yapmada üstüne yoktu. Harpten hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazi bir kişiliğe sahip olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı.
Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkar hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etti:
"Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Humayun benim mührümle mühürlensin."
Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi.
Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara "Sakalımı ele vermemek için kesiyorum" dediği rivayet edilir. Bir kulağına da küpe takardı. 22 Eylül 1520'de "Aslan Pençesi" denilen bir çıban yüzünden henüz 50 yaşında iken vefat etti.
Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Camii'nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.
Erkek çocukları: Kanuni Sultan Süleyman
Kız çocukları: Hatice Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Şah Sultan
Haberin Devamı: http://www.rehberim.net/forum/tarih-cograyfa-418/85210-yavuz-sultan-selimin-savaslari-eserleri.html#ixzz1p0ybps00
Babası Sultan İkinci Bayezid padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim'i Trabzon Sancağı'na tayin etti.
Şehzade Selim, Trabzon'da devlet işlerinin yanında ilimle uğraşır ve büyük alim Mevlana Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip ederdi. Trabzon'u çok güzel idare eden Şehzade Selim'in bu arada komşu devletlerle de ilişkisi oldu.
Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi müslüman oldular.
Çok güzel ata biniyor, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanıyordu. Güreşmekte, ok ve yay yapmada üstüne yoktu. Harpten hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazi bir kişiliğe sahip olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı.
Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkar hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etti:
"Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Humayun benim mührümle mühürlensin."
Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi.
Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara "Sakalımı ele vermemek için kesiyorum" dediği rivayet edilir. Bir kulağına da küpe takardı. 22 Eylül 1520'de "Aslan Pençesi" denilen bir çıban yüzünden henüz 50 yaşında iken vefat etti.
Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Camii'nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.
Erkek çocukları: Kanuni Sultan Süleyman
Kız çocukları: Hatice Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Şah Sultan
Haberin Devamı: http://www.rehberim.net/forum/tarih-cograyfa-418/85210-yavuz-sultan-selimin-savaslari-eserleri.html#ixzz1p0ybps00
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)